HİTLER'İN SUYU GENÇLİK İKSİRİ
RUS BİYOKİMYACI, NÜKLEER REAKTÖRLERDE KULLANILAN 'AĞIR SU'YUN GENÇLİK İKSİRİ OLDUĞUNU İDDİA EDİYOR.
Hitler'in suyu gençlik iksiri!
Hitler'in
atom bombası yapımında kullanmak için peşine düştüğü ve uğruna Norveç'i
işgal ettiği 'ağır su', Rus biyokimyacı Dr. Mikhail Shchepinov'a göre
efsanelere konu olan gençlik iksiri! Kimyasal adı döteryum olan bu
gençlik suyu, Dr. Shchepinov'un yaptığı deneylerde meyve sineklerinin ve
iplik kurtlarının ömrünü yüzde 30 oranında arttırdı. Dünyadaki suların
6666'da 1'ini oluşturan 'ağır su' yaşlanmaya ve yaşlılık hastalıklarına
sebep olan serbest radikallerin hücreleri tahrip etmesini engelliyor.
ÜRÜN DİRİER,
[email protected]Nazi
orduları 9 Nisan 1940 tarihinde Norveç'i işgal etti. 2. Dünya Savaşı
yıllarındaki bu işgalin en önemli sebeplerinden biri, ülkenin güney
dağları arasındaki Rjukan'da bulunan Vemork Hidroelektrik Santrali'ni
ele geçirmekti. Santralde üretilen 'ağır su', atom bombası çalışmaları
yapan Naziler için çok önemliydi. Kimyasal adı döteryum (Deuterium
Oxide) olan bu su, Hitler'in iştahını kabartıyordu. Günümüzde de doğal
uranyum kullanılan nükleer reaktörlerin çalıştırılabilmesi için başrol
oynayan 'ağır su', müttefik devletlerini de harekete geçirmişti. ABD ve
İngiltere Almanya'nın atom bombası çalışmalarını sabote etmek için
santrale defalarca saldırılar düzenledi. İngiliz Kraliyet Hava
Kuvvetleri'ne (RAF) bağlı uçaklar, 18 Ekim 1942 günü, Norveç'in SOE
(Special Operations Executive/Özel Operasyonlar Birimi) komandolarını,
söz konusu tesisi sabote etmek amacıyla görevlendirdi. İlk deneme
başarılı olamadıysa da 28 Şubat 1943 günü Norveç komando birimlerinin
ortak "Gunnerside Operasyonu" ile 'ağır su' üretimi yapan Rjukan'daki
elektroliz birimi tahrip edildi. Naziler bu saldırılarda 500 kilo ağır
su yitirdi. Ardından, ABD Sekizinci Hava Kuvvetleri'ne bağlı 388 adet
B-17 ve B-24 bombardıman uçağı 16 Kasım 1943 günü aynı tesise başka bir
saldırı düzenledi. Hava saldırısı elektroliz yapısına çok az zarar
verebildi ancak çok sayıda sivil hayatını kaybetti. Bu olayın ardından
Naziler, kalan stokları 1944 yılında Almanya'ya naklettiler. Son olarak,20 Şubat 1944'de Norveç direnişinin başarılı bir saldırısıyla, kalan
'ağır su' stoğunu Almanya'ya nakleden gemi tahrip edildi. Tüm bunlar da
Nazilere nefes kesici atom bombası üretimi yarışında zaman kaybettirdi.
Onların yitirdikleri bu zaman, ABD'nin Manhattan Projesi çerçevesinde
Los Alamos Bilimsel Laboratuarı'nda yürütmekte olduğu atom bombası
üretme çalışmalarına yaradı. Bilimkurgu filmlerini aratmayan bu olaylar,2003 Fransız yapımı "Bon Voyage" ve 1965 Hollywood yapımı "The Heroes
of Telemark" adlı filmlere de konu olmuştu.
Sineklerin ömrü yüzde 30 arttı!
İşte
Hitler'in Norveç'i işgal etmesinin ardındaki en büyük sebeplerden biri
olan 'ağır su' yani döteryum, günümüzde bilimin dikkatini çok başka bir
sebeple üzerine çekmiş durumda. Rus biyokimyacı Dr. Mikhail Shchepinov,
'ağır su'yun efsanelerde geçen 'gençlik iksiri' olduğunu iddia ediyor.
Oxford Üniversitesi'nin eski bilimadamlarından Mikhail Shchepinov,
çeşitli üniversitelerden bilim insanlarını bir araya getirdiği Retrotope
adlı laboratuarında bu gençlik suyu üzerine araştırmalar yapıyor. Biz
de bu modern zaman Lokman Hekim'ine ulaştık ve çalışmaları hakkında
kendisinden bilgi aldık. Ağır su üzerine çalışmaya 2 yıl önce
başladığını söyleyen Shchepinov, "Şimdiye kadar iplik kurtları ve meyve
sineklerini az miktarda döteryum ile besleyerek ömürlerini yüzde 30
oranında arttırmayı başardık" diyor. ABD Los Altos Hills'de ve
İngiltere'de Oxford'da bulunan Retrotope laboratuarları, insan üzerine
de çalışmalar yapmayı sürdürüyor. Moskova'daki Biyoorganik Kimya
Enstitüsü ve Belarus Minsk State Üniversitesi ile ortak çalışma
anlaşması imzalayan Retrotope'un bünyesinde, Newyork Albert Einstein Tıp
Okulu'ndan Jan Vijg ile Kaliforniya Üniversitesi'nden Cynthia Kenyon da
bulunuyor.
Nötronun mucizevi ağırlığı
Peki 'ağır su'
nam-ı diğer döteryum nedir? Suyun kimyasal açılımının H2O olduğunu yani
iki hidrojen ve bir oksijen atomundan oluştuğunu herkes bilir. 'Ağır su'ise hidrojen atomunun bir izotopu yani başka bir versiyonu olan
'döteryum'dan oluşuyor. Kimyasal açılımı da D2O. Bildiğimiz hidrojen
atomu bir proton ve bir elektrondan oluşuyor. 'Döteryum' ise bir proton
ve bir elektronun yanı sıra çekirdeğinde bir de nötron taşıyor. İşte
suyu 'ağır' ve mucizevi hale getiren bu bir tanecik nötron. Görünümü
suya benzeyen 'döteryum' normal sudan farklı olarak birazcık tatlı.
Ayrıca 'ağır su'dan oluşan buz küpleri normal suda batıyor. Yeryüzünde
bulunan hidrojenin yüzde 0.015'i 'döteryum'dan yani 'nötronlu
hidrojen'den oluşuyor. Başka bir matematikle dünyadaki suların 6666
birimde 1 birimi döteryum içeriyor. Kaynama ve donma noktaları sudan
farklı olan 'döteryum', çeşitli elektroliz yöntemleriyle normal sudan
ayrıştırılabiliyor. En heyecanlı bölüme geliyoruz şimdi. Yani ağır suyu
gençlik iksiri yapan şeyin ne olduğuna!
İzotop etkisi!
Bunu
anlatmak için söze serbest radikallerden girmek gerekiyor. Yaşlanmayla
ilgili kabul gören en yaygın teori 'serbest radikal' teorisi. Bilim
dünyası serbest radikallerin yaşlanmaya sebebiyet veren en önemli faktör
olduğunu kabul etmiş durumda. Serbest radikaller, hücrelerdeki enerji
üretimi sırasında ve bağışıklık sisteminin zararlı mikroorganizmalarla
mücadele etmesi esnasında ortaya çıkabildiği gibi, çevre kirliliği,
sıcaklık, UV ışınları, işlenmiş gıdalar, alkol, stres, sigara ve
reçeteli ilaçlar gibi dışarıdan gelen etkilerle de oluşabiliyor.
Genellikle oksijen kaynaklı yani oksidadif serbest radikaller
yaşlanmanın sebebi olarak görülüyor. Buna bilim dilinde 'oksijen
paradoksu' deniyor. İnsana hayat veren oksijen aynı zamanda da hayatı
geri alıyor. İronik ama, fazla oksijen alımına sebep olan ağır
egzersizler bile serbest radikal oluşumunu tetikleyebiliyor. Elbette
vücudumuzda molekülleri tahrip eden bu serbest radikalleri alt edecek
bir savunma sistemi var. Ancak yaş ilerledikçe ve hücre dejenerasyonu
arttıkça bu sistem de çökebiliyor. Sonuç sadece kırışıklıklarla sınırlı
değil; Parkinson, Alzheimer, böbrek yetmezliği, kalp rahatsızlıkları
gibi pek çok yaşlılık hastalığı ve bağışıklık sistemiyle ilintili
rahatsızlıklar da oksijen kaynaklı serbest radikal tahribatının bir
sonucu. En tehlikeli radikal saldırıları ise protein içindeki zayıf
karbon-hidrojen bağlarına yapılan saldırılar! İşte 'ağır su' denen ve
hidrojenin bir izotopu (farklı bir versiyonu) olan 'döteryum', bu
saldırılara karşı güçlü bir bodyguard görevi üstleniyor. Serbest
radikaller hidrojen bağlarını kolayca koparabilirken, 'kovalent bağ'
yapısı hidrojene kıyasla 80 kat daha güçlü olabilen 'döteryum' hattını
geçmek son derece zor. İşte Dr. Shchepinov buna 'izotop etkisi' diyor.
Aslında izotop etkisi 1930'larda keşfedilmiş ancak ne var ki, bu etkiyi
gençlik iksiri olarak kullanmak ilk olarak Dr. Shchepinov'un aklına
gelmiş. Shchepinov, "Eğer yaşlılık ve yaşlanmaya bağlı hastalıklar
serbest radikallerin kovalent bağları tahrip etmesinden kaynaklanıyorsa
ve aynı bağlar izotop etkisiyle güçlendirilebiliyorsa, neden zayıf
biyomolekülleri serbest radikal ataklarına karşı daha dayanıklı hale
getirmeyelim ki! Yapılması gereken döteryumu zayıf olan bağ yapılarına
yerleştirmek ve gerisini kimyaya bırakmak!" diyor.
Gençlik ve sağlık için 'IFood'
Dr.
Shchepinov 2007 yılında bu çalışmasını Rejuvenation Research Dergisi'ne
sunmuş ilk olarak. Böylece bu müthiş fikirden geniş bir kitle haberdar
olmuş. Biyoteknoloji girişimcileri Charles Cantor ve Robert Molinari'nin
el vermesiyle de Retrotope laboratuarlarını kurmuş. Laboratuarda iplik
kurtçukları ve meyve sinekleri üzerine yapılan deneyler ümit vaat
ediyor. 'Ağır su' ile beslenen bu canlıların ömürleri yüzde 30 oranında
uzamış. İnsanlar üzerinde de 10 haftalık bir deney yapılmış. İnsan
üzerinde toksik bir etkisi olmadığı bilinen döteryumun insan ömrünü ne
kadar uzatabileceği ise uzun yıllar sürecek deneyler sonucunda açıklığa
kavuşabilecek. Ancak Dr. Shchepinov, fazla miktarlarda 'ağır su'yun
toksik etkisi olduğunu da belirtiyor. "Memeli hayvanlar üzerinde
yaptığımız deneylerin sonuçlarına göre, vücut suyunun yüzde 35'i 'ağır
su' ile değiştirilirse bu ölümcül oluyor" diyor. Retrotope'da ayrıca
'ifood' adlı bir de yiyecek projesi geliştiriliyor. Amaç, yiyecekleri
döteryumla zeginleştirerek uzun ömür, gençlik ve sağlık veren gıdalar
üretmek!
Ağır bebekler!
Yalnızca döteryum değil, karbon,
nitrojen ve oksijen gibi tüm atomların 'ağır izotop'ları kovalent bağ
yapısı açısından çok çok güçlü. Karbon atomunun ağır izotopu Karbon-13
gibi... Yeni doğan bebeklerin Karbon-13 bakımından çok zengin oldukları
ve annenin vücudundaki tüm Karbon-13 stoğunu fetusa boşalttığı
biliniyor. Bu, dünyaya gözlerini yeni açan, savunmasız bebeğin serbest
radikal saldırılarına karşı 'izotop etkisi'nden daha çok faydalanması
için mucizevi bir sistem. Bebek farelerin de vücutlarındaki karbonun
yüzde 60'ının Karbon-13'ten oluştuğu biliniyor.
Kovalent bağ nedir?
İki atom arasında bir veya daha fazla elektronun paylaşılması sonucunda, atomların çekirdekleri arasında oluşan bağ.
Naziler Atom Bombası'nı ABD'den önce
yapıp savaşı kazansalardı bugün dünya nasıl bir yer olurdu? Bilmiyoruz.
Çünkü Norveçliler kendi canları pahasına Naziler'in projesini
engelleyip, bu ihtimali ortadan kaldırmışlardı. Telemark Kahramanları bu kahramanlık hikayesini anlatıyor.
Almanlar, Norveç'i işgal ettiklerinde
ele geçirdikleri en değerli ganimetlerden biri de Telemark bölgesindeki
küçük bir kasaba olan Rjukan'da konuşlandırılmış Norsk Hidrorelektrik Santrali idi. Dağlarla çevrili, uçaklardan atılacak bombaların ulaşmasını
imkansızlaştıran derin bir vadide bulunan bu santralde Atom Bombası'nın
inşası için çok gerekli bir madde üretiliyordu: Döteryum Oksit, ya da
daha bilinen adıyla ağır su. Müttefikler Naziler'in planlarını keşfeder
keşfetmez santrali bombalamak üzere uçaklarını gönderdiler ama sonuç
alamadılar. Bunun üzerine komandoların sabotaj yapmasına karar verildi.
4 Norveçli'ye eşlik edecek bir Paraşütçü İngiliz Birliği'nin görev alacağı Freshman Operasyonu adı verilen ilk suikast 1942'de başarısızlıkla sonuçlandı. İngilizleri
getiren uçaklardan bir düştü, diğeri inişi gerçekleştiremeyip geri
döndü. Düşen uçaktan sağ çıkan askerler Gestapo tarafından sorguya
çekilip kurşuna dizildi. Aylarca dağlarda mahsur kalan Norveçli
komandoların hikayesi ise 1948'de Kampen om tungtvanne (The Battle for Heavy Water) adlı bir filme dönüşüyor ve bazıları filmde bizzat rol alıyorlardı.