Fra en fengselscelle i Tyrkia: Jeg kaller meg ikke lenger en fange, men et gissel
Hidayet Karaca'nın mektubu norvecte manşet oldu.
Samanyolu Yayın Grubu Başkanı Hidayet Karaca, alıkonulduğu cezaevinden Norveç'in en büyük gazetesi Aftenposten'e mektup yazdı.
Aftenposten
gazetesinin, "Kendimi artık bir esir gibi değil bir rehine gibi
hissediyorum" başlığıyla verdiği mektupta şu ifadeler yer aldı:
"22
yıllık geçmişe sahip, bünyesinde 14 TV kanalı barındıran uluslararası
bir medya grubunun başkanı olarak bu satırları sizlere Türkiye'de bir
hapishane hücresinden yazıyorum. 'Medya grubu yöneticisi bir
gazetecinin hapiste ne işi var?' diye sorabilirsiniz. 14 Aralık
2014'te, kanallarımızın birinde, beş yıl önce yayınlanan bir dizi film
gerekçe gösterilerek onlarca kişi gözaltına alındı. Kendim de dahil
olmak üzere, kanalın üst düzey yöneticisinden dizi senaristlerine,
yapımcılara kadar pek çok isim, günler boyu tek soru sorulmadan
gözaltında tutuldu, özgürlükleri ellerinden alındı.
El Kaide ile
irtibatlı olduğu iddiasıyla yargılanan "Tahşiye" adlı bir grubu polise
hedef göstermekle suçlanıyorduk. Bunu da bir dizi filmde bu grubun adını
geçirerek yapmışız. Kendi kaleminden çıkmayan iki makale ve bir haber
sebebiyle gözaltına aldıkları Zaman Gazetesi'nin Genel Yayın Yönetmeni
Ekrem Dumanlı'yı ise tutuksuz yargılamak üzere serbest bıraktılar.
Tahşiye grubunun lideri benim tutuklanmamın ardından bir televizyon
programında açıkça "Usame Bin Ladin'i sevdiğini" söyledi. Bu kişinin
itibarını zedelemekle itham ediliyoruz.
Hakkımda gözaltı kararı
veren hakim, sosyal medyada siyasi iktidarın liderine methiyeler
dizmekten çekinmeyen bir isim. Mahkemede hakime 'bir dizi film
dolayısıyla sanatçılar ve TV çalışanları gözaltına alınıp teröristlikle
suçlanıyorsa bunun hayali bir dava olduğunu' söyledim. Mahkemede yapılan
hukuksuzlukları haykırdım ve hakime sordum: 'Örgüt kurmakla
suçluyorsunuz; örgüt nerede? Silahlar nerede?' Hakim cevap veremedi.
Çok
yakın zamanda, mahkeme serbest kalmam lehine karar verdi, fakat ben 135
gündür kaldığım hapishaneden çıkmaya hazırlanırken, Türkiye Cumhuriyeti
tarihinde ilk kez savcılık, mahkemenin emirlerin uygulamayı reddetti.
Serbest kalmama karar veren hakim, alelacele görevinden uzaklaştırıldı.
Bu benim ülkemdeki hukuk kurallarının şu anki durumudur. Bizim davamızın
iddianamesi hâlâ yazılmayı bekliyor. Bu yüzden kendimi artık bir esir
gibi değil bir rehine gibi hissediyorum.
Türkiye'yi otoriter bir
rejimle yönetmek isteyen mevcut siyasi iktidar adım adım ülkemizi
demokratik evrensel değerlerden ve uluslararası toplumdan koparıyor.
Bütün bunlara rağmen özgürlüğe, demokrasiye olan inancımızı yitirmiş
değiliz. Avrupa Parlamentosu'nun kınama kararı, ABD Temsilciler
Meclisi'nden 88 milletvekili, ABD Senatosu'nun 73 senatörünün ABD
Dışişleri Bakanı John Kerry'ye yazdığı mektup, Freedom House'un raporu,
dünyaya mesajımı aktaran Le Monde, FAZ, The Guardian gibi muteber
gazetelerin özgür basın talebi, inancımı artırdı. Özgürlüklere uzanan bu
yolda yalnız olmadığımızı biliyorum.
Biz bir bedel ödüyoruz;
barışın, hoşgörünün, özgürlüğün ve demokrasinin bedeli? Demokratik hukuk
devleti ve AB demokrasi standartlarına ulaşmada bir vatandaş ve bir
medya kurumu yöneticisi olarak üzerimize düşeni yapmaya devam edeceğiz.
Hidayet Karaca Samanyolu Yayın Grubu Başkanı 6 Nolu Ceza İnfaz Kurumu Silivri Cezaevi"
Som leder av en internasjonal mediebedrift som ble grunnlagt for 22
år siden og som har 14 TV-kanaler, skriver jeg dette brevet fra en
fengselscelle i Tyrkia.
«Hva kan lederen av en mediegruppe bli fengslet for?» kan en spørre.
14.
desember i fjor ble et titalls mennesker satt i varetekt på grunn av en
såpeopera som ble vist på en av våre TV-kanaler for fem år siden.
Mange
mennesker, inkludert meg, manusskrivere og produsentene av TV-serien,
ble holdt i varetekt i flere dager uten at det ble stilt ett eneste
spørsmål.
Arrestert og fengslet
Vi ble anklaget for å
henge ut en gruppe kalt «Tahşiyeciler», en gruppe som er tiltalt for
forbindelser med Al-Qaida. Vi ble anklaget for å henge ut denne gruppen
ved å nevne dens navn et sted i en av episodene av en såpeopera.
Ekrem
Dumanli, redaktør av Tyrkias største dagsavis var også arrestert, og
etterpå løslatt i påvente av rettssak, for to artikler som var publisert
i avisen hans ZAMAN.
Etter at jeg ble arrestert dukket lederen av Tahşiyeciler opp i et TV-program og erklærte sin kjærlighet til Osama bin Laden.
Vi står anklaget for å undergrave denne personens rykte.
Dommeren
som beordret min fengsling er kjent for å rose statsministeren på
sosiale medier. Jeg protesterte mot lovløsheten og spurte dommeren: «Du
anklager oss for å etablere en terrororganisasjon. Men hva er navnet på
denne organisasjonen? Hvor er våpnene?»
Dommeren kunne ikke svare.
Nektet å utføre ordre fra domstolen
Nylig
bestemte en domstol at jeg skulle løslates, men da jeg gjorde meg klar
for å gå ut av fengslet etter å ha vært inne i 135 dager, skjedde det
for første gang i Republikken Tyrkias historie at påtalemyndigheten
nektet å utføre en ordre fra en domstol.
Dommerne som hadde avgjort at jeg skulle løslates ble i all hast fjernet fra sine posisjoner.
Dette
er den nåværende situasjonen for rettssikkerheten i mitt land. Tiltalen
i vår sak er fortsatt ikke skrevet. Derfor kaller jeg meg ikke lenger
en fange, men et gissel.
Fjernes fra demokratiske verdier
Regjeringspartiet,
som stadig blir mer autoritært, fører landet bort fra universelle
demokratiske verdier. Men vi har ikke mistet troen på demokrati og de
fundamentale rettigheter.
Europaparlamentets vedtak som fordømmer
presset mot medier, brevene fra 88 representanter og 73 senatorer som
ble sendt til USAs utenriksminister John Kerry, en rapport fra Freedom
House og støtten fra anerkjente mediekanaler som formidlet mitt budskap
til verden, som Le Monde, FAZ og Guardian, har styrket min tro.
Jeg vet at vi ikke er alene på denne veien til frihet.
Som
en innbygger og leder av en mediegruppe kommer jeg til å forsette å
gjøre min jobb for å fremme demokratiske verdier, rettssikkerhet og EUs
demokratiske standarder.
Vi er klare for å betale prisen for å gjøre disse rettighetene til standarder i mitt land.