Avrupa'da "iyi vatandaş" kavramı 2. Dünya Savaşı sonuna kadar hep aynı kalmıştır. Bu anlayışa göre devlet kesinlikle hata yapmazdı ve devletin yaptığı daima doğruydu. Avrupalıların gözünde devlet sanki Tanrı'nın yeryüzündeki vekili gibiydi. Tabii ki bu bakış açısının sonucunda, iyi bir vatandaşın devletine karşı daima itaatkar olması lazımdı... Ancak 2. Dünya Savaşı sonrasındaki bir olayla bu bakış açısı değişmiştir!
1945 yılında 2. Dünya Savaşı sonunda Müttefikler Berlin işgal etmişler, ilk iş olarak Almanya'nın hafızasını araştırmaya, yani kamu binalarındaki evrakları tek tek elden geçirmeye başladılar. İlk baktıkları evrakların başında ise Adliye binasındaki evraklardı. Bu evraklar tek tek incelenirken, bir mahkeme dosyası dikkatlerini çeker.
Bir Nazi subayı Adolf Hitlerin yaptığı bir icraata ve söze çok kızmış ancak bir şey diyememişti. Nazi kanunlarına göre Hitler aleyhine konuşmak suçtu ve ağır cezaya sebepti. Akşamleyin ise eve gelince Hitler aleyhine konuşmaya başlar. Ertesi sabah ise her günkü gibi tekrar işine gider. Ancak kocası evden çıktıktan sonra ise kadın hemen dışarı çıkar ve dosdoğru karakola gider ve kocasını şikayet eder. İşbaşındayken şaşkın bakışlar içinde tutuklanan subay mahkemeye çıkarılır ve bir celsede hüküm giyerek hapse atılır.
Derhal genç kadının ev adresine giderler ve mahkemeye çıkarırlar. Tabii ki, bu tür davalarda hiç bir avukat, zanlıyı savunmaya cüret edemez. Zavallı kadın,yalnız başına, etrafı işgal askerleri ile çevrili vaziyette mahkemede hesap verecektir. Çaresizlik içinde ağlarken, kükreyen hakim, "söyle bakalım, kocan ne güzel Hitler'e hakaret etmiş. Sen niye kocanı şikayet ettin? Hitler'i, bu zalim adamı bu kadar mı seviyorsun? İşlediği cinayetleri çok mu beğeniyorsun, bu katili destekliyorsun?" Gözyaşları içindeki kadın ne diyebilir ki? Hakim tekrar kükrer, "konuş hadi, niye şikayet ettin?.." Zavallı kadının söyleyebileceği hiç bir şey yoktur, laflar boğazından hıçkırıklar içinde dökülür, "çünkü hakim bey, ben iyi bir vatandaşım, kanunlara saygılıyım..."
"........................??????.....!!! " Hakimler şaşkınlık içinde birbirlerine bakarlar. Ne diyeceklerini şaşırmışlardır. Ne diyebilirlerdi ki? "Seni iyi vatandaş seni, niye iyi vatandaş oluyorsun, kötü vatandaş olsana!" Veyahut, "kanunlara karşı saygılı olmak çok kötü bir şeydir, kanunlar karşı saygısız olsana" mı desinler? Hakimler birbirleriyle uzun uzun konuşup, kadının "beraat" kararını verirler.
Gözyaşları içindeki kadın, çok kısa ama samimi ve hakikatleri yansıtan bir cümleyle kendini savunur ve bir celsede beraat etme şaşkınlık ve sevincini yaşarken, bütün Dünyanın devlet vatandaş ilişkilerinin de tekrar sorgulanmasına sebep olur.
Tabii,bundan sonra bütün Nazi subayları benzer savunmalarla beraat etmeye başlarlar. "Çünkü ben iyi bir askerim, komutanım bana öldür dedi, öldürdüm." Tabii bu durumda onca cinayetin tek suçlusu Hitler ve belki yanındaki bir kaç kişi, diğerleri masum konumuna çıkar ki buda hakiki bir adaleti yansıtmaz. Ancak komutan veya devletin otoritesi karşısında kişi ne kadar suçlanabilir? Evvela şu kabul edilmiştir ki, insanların teşkilatlanması ile ortaya çıkan her devlet, aynı insanlar gibi hata yapabilir, suç işleyebilir. O zaman bu hatayı fark eden vatandaşlar, buna engel bu hatayı düzeltmek ve en azından ortak olmamak için mücadele verebilmeliler. Peki ama tek başlarına ne yapabilirler?
İşte burada Sivil Toplum Örgütleri ön plana çıkmaktadır. Tabii ki bunun için, fikir hürriyeti, basın yayın hürriyeti, örgütlenme hürriyeti, bilgi alama, bilgi verme hürriyeti, haberleşme hürriyeti, vs. hürriyetler olması lazımdır ki, birey devletin işlediği suçlardan mesul tutulabilsin. (Dikkat edin bu hürriyetler bizim anayasamızda 50'li yıllardan beri mevcuttur. Devletin işlediği suçlar sebebi ile eğer tepki göstermezsek bizde mesul tutuluruz)