Şiddetsizlik, sınırların dokunulmazlığı, kendi kaderini tayin... Bunlar, savaş sonrası düzenin temel direkleriydi. Soğuk Savaş sırasında, ağır şekilde silahlanan iki blok karşı karşıya geldi: Bir yanda NATO, diğer yanda Sovyetler Birliği liderliğindeki Varşova Paktı. Pek çok kişi 1989/90'da sosyalizmin sona ermesi ve 1991'de Sovyetler Birliği'nin dağılmasıyla Avrupa'da savaş tehlikesinin tümüyle sona erdiğini düşünüyordu.
Ancak bu düşünce, iyi niyetli bir temenniden öteye geçemedi. Daha 90'ların ilk yarısında Yugoslavya'nın parçalanması sırasında
Sonra uzun yıllar gerçekten de silahlar sustu. Ta ki Kırım Yarımadası'nın Rusya tarafından ilhakına kadar. Bu süreç, nihayetinde Ukrayna'nın Rus ordusu tarafından işgal edilmesine kadar uzandı.
Baltık ülkeleri güvende mi?
Son gelişmeler, NATO ve AB üyesi üç Baltık cumhuriyetinde de büyük bir endişeyle izleniyor. Eskiden Sovyetler Birliği'nin bir parçası olan Estonya, Letonya ve Litvanya topraklarında Rusça konuşan güçlü azınlıklık grupları yaşıyor. Bu ülkelerin, Rusya ve onun müttefiki Belarus ile sınır komşu olmaları da durumu daha hassas hale getiriyor. NATO Genel Sekreteri Jens Stoltenberg, bu üç ülkenin endişelerini gidermeye çalışarak, Kuzey Atlantik İttifakı'nın, tüm müttefikleri korumak için her türlü imkânı seferber edeceğine dair güvence verdi.