hayatımın bir bölümü Türkiyede, İstanbulda, Çorumda geçti... Benim hayatım İstanbulsuz, Beyoğlusuz, Türkiyesiz olmaz! Arada sırada İstanbula geleceğim, Beyoğlunu gezeceğim! Oralarda geçen gençlik yıllarımın hatıralarını yaşayacağım. Başka türlü ol
Kemal YALÇIN
Benim hayatımın bir bölümü Türkiyede, İstanbulda, Çorumda geçti... Benim hayatım İstanbulsuz, Beyoğlusuz, Türkiyesiz olmaz! Arada sırada İstanbula geleceğim, Beyoğlunu gezeceğim! Oralarda geçen gençlik yıllarımın hatıralarını yaşayacağım. Başka türlü olmaz, olamaz!
Ben kendimi Türkiyedeki insanların, Çorumluların, İstanbulluların dışında görmüyorum. Onlarla, onların dışında bir yabancı gibi konuşamıyorum. Onlar benden, onlar bizden bir parça! Ben onlardan biriyim. Ben buraya, İstanbula, Türkiyeye geldiğimde, kendi memleketime gelmiş, kendi halkımın arasına girmiş gibi hissediyorum. (4.9.2008, İstanbul)
Cornelius Bischoff, Yaşar Kemalin bütün romanlarını Almancaya çevirmişti. Yaşar Kemal onu Almanların en Türkü, Türklerin en Almanı! sözleriyle tanımlamıştı. Türkçeyi şiveleriyle konuşan tek Almandı. Ben onunla 2008de Hamburgda tanıştım. Hayatını Haymatlos adlı kitabımda kaleme aldım. O benim Cornelius Abim idi. Ölmeden dört gün önce 23.6.2018de ziyaret etmiştim. Ey Koca Çorumlu! Kalk bakalım, kalk! Çoruma gidelim! At koşturalım! Turnalar uçun/yayladan geçin türküsünü tekrar söyleyelim! demiştim. İnşallah! demişti.
Cornelius Abinin annesi Berta Abromoviç İstanbul Yahudilerindendi. Babası Eduard dülgerdi, sendikacıydı. Halası Berta Kröger Hamburg Eyalet Parlamentosunda SPD Milletvekili idi. 1939da annesi ve kız kardeşi Edith ile birlikte Hitler faşizminden kaçarak Türkiyeye sığınmıştı. Türkiyenin 2 Ağustos 1944de Hitler Almanyası ile diplomatik ilişkiyi kesmesinden sonra annesi, babası, kız kardeşi ile birlikte 1944-1946 yıllarında Çoruma enterne edildi. Cornelius Abi, Enterne Haymatlos Almanların en sonuncusuydu.
Cornelius Abi, 4.9.1928de Harburgda doğdu. 11 yaşında İstanbula gelmişti. Babası EduardBischoff 1938de İstanbula gelmişti. Eduard Bischoff Ankarada Eski TBMM Binasının çatısını onarmıştı. Zonguldak Madenlerinin güvenlik sistemlerini yapmıştı. Beykozdaki petrol tanklarını inşa etmişti.
Cornelius ile kız kardeşi Edith İstanbulda Avusturya Lisesinde yatılı okumuşlardı. Çoruma enterne edildiğinde 16 yaşında idi. Bir çanak yoğurt karşılığında her gün 12 mandanın pisliğini temizlemiş, yemlerini vermişti.
Uzun hava çekmesini Çorumda Türk arkadaşlarıyla at koştururken öğrenmişti. En çok sevdiği türkü Turnalar uçun/Yayladan geçin idi.
Avusturya Lisesinde ressam Orhan Peker ile sınıf arkadaşı idi. Sonra dost oldular, kardeş oldular. Orhan Pekere daima madden ve manen destek olmuş, her ay ona düzenli para göndermişti.
Çorum, Yozgat ve Kırşehirdeki Enterne Haymatlos Almanların okula gitme imkânları yoktu. Cornelius Abi o zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücele özel bir mektup yazdı. Ben haymatlosum. Okumak istiyorum. İstanbulda bulunan dayımın yanında kalıp Avusturya Lisesinde okuyabilmem için lütfen bana izin verin! ricasında bulundu. Hasan Ali Yücel, Benim görevim, okumak isteyen bir çocuğa okul imkânı vermektir! diyerek devletin yasağına rağmen Cornelius Bischoffa özel izin verdi. Bu özel izin sayesinde Cornelius Abi Enterne Haymatlos bir Alman genci olarak Çorumdan ayrıldı. İstanbula geldi. Okulunu bitirdi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydoldu. 1948 yılında tek başına Almanyaya döndü. Hamburg Üniversitesi Hukuk Fakültesine kaydoldu. Hukuk eğitimine devam etti.
Okulunu bitirdikten ve avukatlık stajını tamamladıktan sonra avukatlık yapmadı. 1961 yılında Hamburg Altona Merkez Tren İstasyonunda Almanyanın ilk döner büfesini açtı! Ya Cornelius! Avukat adam dönercilik mi yapar! diye gülenlere:
Siz hayatı ne bileceksiniz! Ben Çorumda bir çanak yoğurt karşılığı 12 mandanın pisliğini temizlemiş adamım! Ben İstanbulda, Galata Köprüsünde ekmek arası balık yemiş adamım! Türkler İstanbulda Haydarpaşa Garında, Sirkeci Garında büfelerden beslenirler. Ben de Hamburg Altona Merkez Tren İstasyonunda toplanan Türk işçilerine ekmek arası döner satacağım! cevabını vermişti.
Cornelius Abi, Almanya ile Türkiye arasında dostluk, kardeşlik ve kültür köprüsünü kuranların başında gelir. Onun hayatı Almanyanın ve Türkiyenin son 90 yıllık tarihinin bir parçasıydı.
Cornelius Abi, Almanyanın, Türkiyenin ve dünyanın barış içinde yaşamasına, kültürel ve edebi zenginliğinin gelişmesine çok katkıda bulundu.
Almanya, Türkiye ve Dünya yeri doldurulamaz değerli bir evladını kaybetti! Onun mekanı artık sevenlerinin kalplaridir.
Cornelius Bischoff, insanlık tarihinin maceralı, derin çalkantılı bir döneminde dünyaya gelmişti, hayatının akışına kendi iradesi dışında gelişen olaylar yön verdi; maceralarla dolu 80 yılı yaşamıştı. Bazen bir günde, bir ayda yaşadığı olaylar, değişimler, sakin bir insan ömrünün yıllarını dolduracak kadar yoğun ve baş döndürücüydü. Hayatın her halini gördü, yaşadı. Harburgda varlıklı, saygın bir ailenin çocuğu iken, bir günde hayatının akışı değişivermişi; ölümün pençesinden tesadüfen kurtulmuştu.
Haymatlos bir gencin, haymatlos enterne bir ailenin mültecilik hayatını yaşadı, bir dilim ekmeğe muhtaç olduğu günlerde bile, umudunu, yaşama heyecanını ve öğrenme merakını kaybetmedi. Hiçbir zaman, boyun eğmedi, şartlara teslim olmadı, dünyaya kahretmedi. Olumsuzlukların içindeki olumlu gelişmelerin tohumlarını arayıp buldu.
Dostlarına güvendi, sevdi; dostları da onu sevip saydılar. Vefalıydı, dostlarının, arkadaşlarının, darda kalmış insanların yardımına koştu. Orhan Pekerin, Ressam Orhan Peker olmasında onun büyük etkisi, katkısı olmuştu.
Türk edebiyatının Almanyada tanınması, Türkiye ile Almanya arasında kültür ve edebiyat köprüsünün kurulup geliştirilmesi Cornelius Bischoff olmadan eksik kalırdı.
Corneliusun çocukluk dönemi Almanyada, gençlik yılları ise Türkiyede geçti. Hayatının bu dönemleri dünyada savaşların, korkunun hâkim olduğu yıllardı. Almanyaya döndüğünde 20 yaşındaydı ve üniversite arkadaşlarının çoğu kendisinden yaşlıydı.
Cornelius, altmışına, yetmişine geldiğinde yavaş yavaş Almanyadaki dostları, arkadaşları vefat etmeye başladı. Yaşı seksene yaklaşırken, Almanyada konuşacak, telefon edecek arkadaş bulamaz oldu. Corneliusun yaşıtlarının çoğu Türkiyedeydi. Hemen hemen her gün İstanbuldaki, Türkiyedeki arkadaşlarıyla, vefalı dostlarıyla konuşuyor; yalnızlığını, mutluluğunu, sevincini, kederini onlarla paylaşıyordu. Cornelius, gençliğinde olduğu gibi, yaşlılığında da İstanbulda yaşar olmuştu.
Bunu bilen ve anlayan Ethel ile Pati 80. yaş gününde dayısına büyük bir sürpriz yapmayı düşündüler. Dayısına söylemeden, Karinin onayını alarak yaş gününü İstanbulda hazırlayacak, Corneliusun İstanbuldaki ve Türkiyedeki dostlarını, arkadaşlarını, yakınlarını bir araya getireceklerdi. Karin uçağa binmekten korkuyordu. Ama bu özel gün için ilaçla korkusunu azaltarak İstanbula gelecekti.
Ethel bütün hazırlıkları Anastas, Pati, Karin, Simone ile birlikte yaptı. Maddi durumu düzelmişti. Hiçbir masraftan çekinmedi. Ethel ile Pati kuzenleri olan Ermeni Garonun Yeşilköydeki lokantasını 4 Eylül 2008 akşamı kutlanacak yaşgünü için tuttu. Lokanta sahibine Cornelius hakkında bilgi verdi, kimlerin davetli olacağını söyledi. Bir şey sezdirmeden Corneliusu ikna edip tam zamanında İstanbula getirme işi Karine düştü. Karin, üç gün önceden İstanbula gelmişti.
Doğum günü öğleden sonra Cornelius, İstanbula geldi. Yeşilköy Atatürk Havaalanında onu Ethel, Pati, Anastas, Stefan ve Nikolay karşıladı. Doğruca Ethelin evine, İlbey Sitesine geldiler. Hava açıktı, güneş pırıl pırıl, deniz masmaviydi. Cornelius, İstanbulu özlemişti. Balkondaki masaya oturdular. Cornelius İstanbul toprağına ayak basar basmaz gençleşmişti. Çayları, kahveleri içerken; denize bakıp bakıp, İşte İstanbul bu! İstanbul deniz, İstanbul güneş, İstanbul hayat demek! diye sevincini, duygularını dile getiriyordu.
Ethel, Dayıcığım, sen biraz yat, dinlen! Uçak yolculuğu seni yormuştur. Akşam üzeri seni uyandırır, şöyle Tarabyaya doğru birlikte gideriz! dedi.
Yok canım! Ben yorgun falan değilim, İstanbulda insan yorulur mu? Bak deniz daha güzel! diye itiraz etti. Karin araya girdi, odasına götürdü.
Zamanı gelince Corneliusu uyandırdılar. Karin onu güzelce giydirdi. Birlikte arabaya binip yola çıktılar. Lokanta on dakikalık bir uzaklıktaydı. Saat 20.00ye gelirken arabadan indiler. Cornelius, burası neresi, Tarabyaya geldik mi, diye sorarken kendini alkışlarla, ayakta karşılayan dostlarının, arkadaşlarının arasında buluverdi!
Bütün sevenleri, bütün İstanbul, bütün Türkiye oradaydı!
Yaşar Kemal, Hoş geldin kardeşim! diyerek sarılıp öptü, masasına buyur etti. Birden bire Corneliusun gözlerinden yaşlar boşandı! Ağlıyor, ağlamaktan konuşamıyordu. Bütün davetlilerle tek tek hoş geliş edecekti, edemedi. Dokunsalar Yaşar Kemal de ağlayacaktı...
Osman Okkan, Fikret ve Filiz Otyam, Haldun Tanerin eşi Demet, Çetin Öner, Karinin kız kardeşi ve eşi, Ayşe Semiha Kemal, Arif Keskiner, Türkiyenin iyi evlatları, Türkiyenin aydınlık yüzleri, Türkiyenin vicdanı oradaydı. Corneliusun yeğenleri, çocukları bir araya gelmişlerdi...
Osman Okkan Kölnden gelmişti.
Otyamlar Antalyadan gelmişlerdi.
Mehmet Ünal, Almanyadan Mannheimdan gelmişti.
Yaşar Kemalin Almanca kitaplarının yayıncısı, Unionsverlag Müdürü LucienLeitess İsviçreden gelmişti.
Zülfü Livaneli o günlerde Norveçte olduğundan bu güzel beraberliğe katılamamış, bir telgrafla Corneliusun 80. doğum gününü kutlamıştı.
Ressam Mustafa Pilevneli, Berlinde açtığı resim sergisinde bulunduğundan gelememişti. 3-4 gün sonra İstanbula geldiğinde, Corneliuslara Boğazda bir yemek vererek geçmiş doğum gününü kutlayacaktı.
Ara Güler gene etrafına neşe saçıyor, resimler çekiyordu.
Cornelius çok hem de çok mutluydu! Türkiye işte bu idi! Mutluluk, vefa, dostluk, kardeşlik denen işte bunlardı!
İyi ki doğdun Cornelius! şarkısını söylemediler. Cornelius doğum günü pastasını, Beethovenin Türk Marşı eşliğinde kesti. Simone, babasının Motzartın Türk Marşını beğenmediğini bildiği için, Beethovenin Türk Marşını getirmişti.
Doğum günü pastası yenirken Simonenin hazırladığı, on dakikalık Cornelius Filmi gösterildi. Sonra misafirler tek tek ayağa kalkarak konuştular, Corneliustan anıları anlattılar.
Sıra Corneliusa gelmişti.
80. Yaş Günü konuşması için ayağa kalktı. O an İstanbul, o an Çorum, Harburg ve dünya susmuş onu dinliyordu:
Sevgili Dostlarım, Sevgili Kardeşlerim, Sevgili Yeğenlerim.... Çok mutluyum... Çok duygulandım... Sizlere çok şeyler söylemek istiyorum... ama... söyleyemiyorum... Göz yaşlarım müsaade etmiyor... Böyle bir sürprizi beklemiyordum. Ethel ile Pati planlamış. Ethele, Patiye, Karine, kızım Simoneye çok teşekkür ediyorum. Dankeschön...
Benim hayatımın bir bölümü Türkiyede, İstanbulda, Çorumda geçti... Benim hayatım İstanbulsuz, Beyoğlusuz, Türkiyesiz olmaz! Arada sırada İstanbula geleceğim, Beyoğlunu gezeceğim! Oralarda geçen gençlik yıllarımın hatıralarını yaşayacağım. Başka türlü olmaz, olamaz!
Ben kendimi Türkiyedeki insanların, Çorumluların, İstanbulluların dışında görmüyorum. Onlarla, onların dışında bir yabancı gibi konuşamıyorum. Onlar benden, onlar bizden bir parça! Ben onlardan biriyim. Ben buraya, İstanbula, Türkiyeye geldiğimde, kendi memleketime gelmiş, kendi halkımın arasına girmiş gibi hissediyorum. Almanların tavırlarını, düşüncelerini, davranışlarını ve bu davranışların altında yatan nedenleri, bu davranışların sonuçlarını nasıl biliyorsam Türkleri, Türkiyedeki insanları da o kadar yakından tanıyorum.
Çorumlular bize, haymatlos enterne Almanlara en zor günlerinde kucak açmıştı. Yoksul Çorumlular, komşularımız bizimle lokmas2wını paylaşmıştı. Ben Çorumda türküleri, uzun havaları sevdim... Türkü söylemesini Çorumda at koştururken öğrenmiştim...
Sevgili dostlarım, kardeşlerim... Ben sizleri, Türkiyeyi çok özlüyorum... Benim için Türkiye unutulamaz! Ben sizleri unutamam! Türkiye benim de vatanımdır. Ben Türkiyesiz olamam! Türkiye bana ekmek verdi, aş verdi; Türkiye bana ve bizlere hayat verdi, bağrına bastı... Türkiyeye, Türk halkına, Çorumlulara ve sizlere müteşekkirim! Teşekkürler Türkiye! Vielen Dank Türkei!
Herkes onu ayakta alkışlıyordu...
Cornelius, Sağ olun! Sağ olun! diyerek yerine oturdu. Yaşar Kemal, kardeşinin sırtını okşuyordu. Cornelius ise Ya Yaşar, aklımdan çok şeyler geçiyordu, ama... ama... bu kadar konuşabildim! diyerek göz yaşlarını siliyordu..
Pati ağlıyordu... Ethel, gözyaşlarını silerek, Ah annem, babam, Eduard dedem, Berta annem de burada olsalardı! diyerek etrafına, kapılara ve Almanyaya doğru bakıyordu...
*Kemal Yalçın, Haymatlos, s.592-602den alınmıştır.
Son Düzenlenme Tarihi: 01 Temmuz 2018 18:00