ALMANYA HABERLERİHaber Girişi : 02 Temmuz 2018 01:37

Almanların en Türkü, Türklerin en Almanı Bischoff’u kaybettik!

Almanların en Türkü, Türklerin en Almanı Bischoff’u kaybettik!
hayatımın bir bölümü Türkiye’de, İstanbul’da, Çorum’da geçti... Benim hayatım İstanbul’suz, Beyoğlu’suz, Türkiye’siz olmaz! Arada sırada İstanbul’a geleceğim, Beyoğlu’nu gezeceğim! Oralarda geçen gençlik yıllarımın hatıralarını yaşayacağım. Başka türlü ol

Kemal YALÇIN

“Benim hayatımın bir bölümü Türkiye’de, İstanbul’da, Çorum’da geçti... Benim hayatım İstanbul’suz, Beyoğlu’suz, Türkiye’siz olmaz! Arada sırada İstanbul’a geleceğim, Beyoğlu’nu gezeceğim! Oralarda geçen gençlik yıllarımın hatıralarını yaşayacağım. Başka türlü olmaz, olamaz!

Ben kendimi Türkiye’deki insanların, Çorumluların, İstanbulluların dışında görmüyorum. Onlarla, onların dışında bir yabancı gibi konuşamıyorum. Onlar benden, onlar bizden bir parça! Ben onlardan biriyim. Ben buraya, İstanbul’a, Türkiye’ye geldiğimde, kendi memleketime gelmiş, kendi halkımın arasına girmiş gibi hissediyorum.” (4.9.2008, İstanbul)

ALMANLARIN EN TÜRKÜ, TÜRKLERİN EN ALMANI

Cornelius Bischoff, Yaşar Kemal’in bütün romanlarını Almancaya çevirmişti. Yaşar Kemal onu “Almanların en Türkü, Türklerin en Almanı!” sözleriyle tanımlamıştı. Türkçeyi şiveleriyle konuşan tek Almandı. Ben onunla 2008’de Hamburg’da tanıştım. Hayatını Haymatlos adlı kitabımda kaleme aldım. O benim Cornelius Abim idi. Ölmeden dört gün önce 23.6.2018’de ziyaret etmiştim. “Ey Koca Çorumlu! Kalk bakalım, kalk! Çorum’a gidelim! At koşturalım! “Turnalar uçun/yayladan geçin” türküsünü tekrar söyleyelim!” demiştim. “İnşallah!” demişti.

Cornelius Abi’nin annesi Berta Abromoviç İstanbul Yahudilerindendi. Babası Eduard dülgerdi, sendikacıydı. Halası Berta Kröger Hamburg Eyalet Parlamentosu’nda SPD Milletvekili idi. 1939’da annesi ve kız kardeşi Edith ile birlikte Hitler faşizminden kaçarak Türkiye’ye sığınmıştı. Türkiye’nin 2 Ağustos 1944’de Hitler Almanyası ile diplomatik ilişkiyi kesmesinden sonra annesi, babası, kız kardeşi ile birlikte 1944-1946 yıllarında Çorum’a enterne edildi. Cornelius Abi, Enterne Haymatlos Almanların en sonuncusuydu.


Görsel, Kemal Yalçın'ın arşivinden


11 YAŞINDA İSTANBUL’A GELDİ

Cornelius Abi, 4.9.1928’de Harburg’da doğdu. 11 yaşında İstanbul’a gelmişti. Babası EduardBischoff 1938’de İstanbul’a gelmişti. Eduard Bischoff Ankara’da Eski TBMM Binasının çatısını onarmıştı. Zonguldak Madenlerinin güvenlik sistemlerini yapmıştı. Beykoz’daki petrol tanklarını inşa etmişti.

Cornelius ile kız kardeşi Edith İstanbul’da Avusturya Lisesi’nde yatılı okumuşlardı. Çorum’a enterne edildiğinde 16 yaşında idi. Bir çanak yoğurt karşılığında her gün 12 mandanın pisliğini temizlemiş, yemlerini vermişti.


Uzun hava çekmesini Çorum’da Türk arkadaşlarıyla at koştururken öğrenmişti. En çok sevdiği türkü “Turnalar uçun/Yayladan geçin” idi.

Avusturya Lisesi’nde ressam Orhan Peker ile sınıf arkadaşı idi. Sonra dost oldular, kardeş oldular. Orhan Peker’e daima madden ve manen destek olmuş, her ay ona düzenli para göndermişti.

Çorum, Yozgat ve Kırşehir’deki Enterne Haymatlos Almanların okula gitme imkânları yoktu. Cornelius Abi o zamanın Milli Eğitim Bakanı Hasan Ali Yücel’e özel bir mektup yazdı. “Ben haymatlosum. Okumak istiyorum. İstanbul’da bulunan dayımın yanında kalıp Avusturya  Lisesi’nde okuyabilmem için lütfen bana izin verin!” ricasında bulundu. Hasan Ali Yücel, “Benim görevim, okumak isteyen bir çocuğa okul imkânı vermektir!” diyerek devletin yasağına rağmen Cornelius Bischoff’a özel izin verdi. Bu özel izin sayesinde Cornelius Abi Enterne Haymatlos bir Alman genci olarak Çorum’dan ayrıldı. İstanbul’a geldi. Okulunu bitirdi. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. 1948 yılında tek başına Almanya’ya döndü. Hamburg Üniversitesi Hukuk Fakültesi’ne kaydoldu. Hukuk eğitimine devam etti.

BEN ÇORUM’DA BİR ÇANAK YOĞURT KARŞILIĞI 12 MANDANIN PİSLİĞİNİ TEMİZLEMİŞ ADAMIM

Okulunu bitirdikten ve avukatlık stajını tamamladıktan sonra avukatlık yapmadı. 1961 yılında Hamburg Altona Merkez Tren İstasyonu’nda Almanya’nın ilk döner büfesini açtı! “Ya Cornelius! Avukat adam dönercilik mi yapar!” diye gülenlere:

“Siz hayatı ne bileceksiniz! Ben Çorum’da bir çanak yoğurt karşılığı 12 mandanın pisliğini temizlemiş adamım! Ben İstanbul’da, Galata Köprüsü’nde ekmek arası balık yemiş adamım! Türkler İstanbul’da Haydarpaşa Garı’nda, Sirkeci Garı’nda büfelerden beslenirler. Ben de Hamburg Altona Merkez Tren İstasyonu’nda toplanan Türk işçilerine ekmek arası döner satacağım!” cevabını vermişti.


Cornelius Abi, Almanya ile Türkiye arasında dostluk, kardeşlik ve kültür köprüsünü kuranların başında gelir. Onun hayatı Almanya’nın ve Türkiye’nin son 90 yıllık tarihinin bir parçasıydı.

Cornelius Abi, Almanya’nın, Türkiye’nin ve dünyanın barış içinde yaşamasına, kültürel ve edebi zenginliğinin gelişmesine çok katkıda bulundu.

Almanya, Türkiye ve Dünya yeri doldurulamaz değerli bir evladını kaybetti! Onun mekanı artık sevenlerinin kalplaridir.


Fotoğraf: Kemal Yalçın (Arşiv)


80. YAŞ GÜNÜ: 4 EYLÜL 2008, BAKIRKÖY-İSTANBUL*

Cornelius Bischoff, insanlık tarihinin maceralı, derin çalkantılı bir döneminde dünyaya gelmişti, hayatının akışına kendi iradesi dışında gelişen olaylar yön verdi; maceralarla dolu 80 yılı yaşamıştı. Bazen bir günde, bir ayda yaşadığı olaylar, değişimler, sakin bir insan ömrünün yıllarını dolduracak kadar yoğun ve baş döndürücüydü. Hayatın her halini gördü, yaşadı. Harburg’da varlıklı, saygın bir ailenin çocuğu iken, bir günde hayatının akışı değişivermişi; ölümün pençesinden tesadüfen kurtulmuştu.

Haymatlos bir gencin, haymatlos enterne bir ailenin mültecilik hayatını yaşadı, bir dilim ekmeğe muhtaç olduğu günlerde bile, umudunu, yaşama heyecanını ve öğrenme merakını kaybetmedi. Hiçbir zaman, boyun eğmedi, şartlara teslim olmadı, dünyaya kahretmedi. Olumsuzlukların içindeki olumlu gelişmelerin tohumlarını arayıp buldu.

Dostlarına güvendi, sevdi; dostları da onu sevip saydılar. Vefalıydı, dostlarının, arkadaşlarının, darda kalmış insanların yardımına koştu. Orhan Peker’in, Ressam Orhan Peker olmasında onun büyük etkisi, katkısı olmuştu.

Türk edebiyatının Almanya’da tanınması, Türkiye ile Almanya arasında kültür ve edebiyat köprüsünün kurulup geliştirilmesi Cornelius Bischoff olmadan eksik kalırdı.

Cornelius’un çocukluk dönemi Almanya’da, gençlik yılları ise Türkiye’de geçti. Hayatının bu dönemleri dünyada savaşların, korkunun hâkim olduğu yıllardı. Almanya’ya döndüğünde 20 yaşındaydı ve üniversite arkadaşlarının çoğu kendisinden yaşlıydı.


Cornelius, altmışına, yetmişine geldiğinde yavaş yavaş Almanya’daki dostları, arkadaşları vefat etmeye başladı. Yaşı seksene yaklaşırken, Almanya’da konuşacak, telefon edecek arkadaş bulamaz oldu. Cornelius’un yaşıtlarının çoğu Türkiye’deydi. Hemen hemen her gün İstanbul’daki, Türkiye’deki arkadaşlarıyla, vefalı dostlarıyla konuşuyor; yalnızlığını, mutluluğunu, sevincini, kederini onlarla paylaşıyordu. Cornelius, gençliğinde olduğu gibi, yaşlılığında da İstanbul’da yaşar olmuştu.

Bunu bilen ve anlayan Ethel ile Pati 80. yaş gününde dayısına büyük bir sürpriz yapmayı düşündüler. Dayısına söylemeden, Karin’in onayını alarak yaş gününü İstanbul’da hazırlayacak, Cornelius’un İstanbul’daki ve Türkiye’deki dostlarını, arkadaşlarını, yakınlarını bir araya getireceklerdi. Karin uçağa binmekten korkuyordu. Ama bu özel gün için ilaçla korkusunu azaltarak İstanbul’a gelecekti.

Ethel bütün hazırlıkları Anastas, Pati, Karin, Simone ile birlikte yaptı. Maddi durumu düzelmişti. Hiçbir masraftan çekinmedi. Ethel ile Pati kuzenleri olan Ermeni Garo’nun Yeşilköy’deki lokantasını 4 Eylül 2008 akşamı kutlanacak yaşgünü için tuttu. Lokanta sahibine Cornelius hakkında bilgi verdi, kimlerin davetli olacağını söyledi. Bir şey sezdirmeden Cornelius’u ikna edip tam zamanında İstanbul’a getirme işi Karin’e düştü. Karin, üç gün önceden İstanbul’a gelmişti.

Doğum günü öğleden sonra Cornelius, İstanbul’a geldi. Yeşilköy Atatürk Havaalanı’nda onu Ethel, Pati, Anastas, Stefan ve Nikolay karşıladı. Doğruca Ethel’in evine, İlbey Sitesi’ne geldiler. Hava açıktı, güneş pırıl pırıl, deniz masmaviydi. Cornelius, İstanbul’u özlemişti. Balkondaki masaya oturdular. Cornelius İstanbul toprağına ayak basar basmaz gençleşmişti. Çayları, kahveleri içerken; denize bakıp bakıp, “İşte İstanbul bu! İstanbul deniz, İstanbul güneş, İstanbul hayat demek!” diye sevincini, duygularını dile getiriyordu.

Ethel, “Dayıcığım, sen biraz yat, dinlen! Uçak yolculuğu seni yormuştur. Akşam üzeri seni uyandırır, şöyle Tarabya’ya doğru birlikte gideriz!” dedi.

“Yok canım! Ben yorgun falan değilim, İstanbul’da insan yorulur mu? Bak deniz daha güzel!” diye itiraz etti. Karin araya girdi, odasına götürdü.

Zamanı gelince Cornelius’u uyandırdılar. Karin onu güzelce giydirdi. Birlikte arabaya binip yola çıktılar. Lokanta on dakikalık bir uzaklıktaydı. Saat 20.00’ye gelirken arabadan indiler. Cornelius, burası neresi, Tarabya’ya geldik mi, diye sorarken kendini alkışlarla, ayakta karşılayan dostlarının, arkadaşlarının arasında buluverdi!


Bütün sevenleri, bütün İstanbul, bütün Türkiye oradaydı!

Yaşar Kemal, “Hoş geldin kardeşim!” diyerek sarılıp öptü, masasına buyur etti. Birden bire Cornelius’un gözlerinden yaşlar boşandı! Ağlıyor, ağlamaktan konuşamıyordu. Bütün davetlilerle tek tek hoş geliş edecekti, edemedi. Dokunsalar Yaşar Kemal de ağlayacaktı...

Osman Okkan, Fikret ve Filiz Otyam, Haldun Taner’in eşi Demet,  Çetin Öner, Karin’in kız kardeşi ve eşi, Ayşe Semiha Kemal, Arif Keskiner,  Türkiye’nin iyi evlatları, Türkiye’nin aydınlık yüzleri, Türkiye’nin vicdanı oradaydı. Cornelius’un yeğenleri, çocukları bir araya gelmişlerdi...

Osman Okkan Köln’den gelmişti.

Otyamlar Antalya’dan gelmişlerdi.

Mehmet Ünal, Almanya’dan Mannheim’dan gelmişti.

Yaşar Kemal’in Almanca kitaplarının yayıncısı, Unionsverlag Müdürü LucienLeitess İsviçre’den gelmişti.

Zülfü Livaneli o günlerde Norveç’te olduğundan bu güzel beraberliğe katılamamış, bir telgrafla Cornelius’un 80. doğum gününü kutlamıştı.

Ressam Mustafa Pilevneli, Berlin’de açtığı resim sergisinde bulunduğundan gelememişti. 3-4 gün sonra İstanbul’a geldiğinde, Corneliuslara Boğaz’da bir yemek vererek geçmiş doğum gününü kutlayacaktı.

Ara Güler gene etrafına neşe saçıyor, resimler çekiyordu.

Cornelius çok hem de çok mutluydu! Türkiye işte bu idi! Mutluluk, vefa, dostluk, kardeşlik denen işte bunlardı!

“İyi ki doğdun Cornelius!” şarkısını söylemediler. Cornelius doğum günü pastasını, Beethoven’in Türk Marşı eşliğinde kesti. Simone, babasının Motzart’ın Türk Marşı’nı beğenmediğini bildiği için, Beethoven’in Türk Marşı’nı getirmişti.

Doğum günü pastası yenirken Simone’nin hazırladığı, on dakikalık Cornelius Filmi gösterildi. Sonra misafirler tek tek ayağa kalkarak konuştular, Cornelius’tan anıları anlattılar.

Sıra Cornelius’a gelmişti.

‘BENİM HAYATIM İSTANBUL’SUZ, TÜRKİYE’SİZ OLMAZ’

80. Yaş Günü konuşması için ayağa kalktı. O an İstanbul, o an Çorum, Harburg ve dünya susmuş onu dinliyordu:

“Sevgili Dostlarım, Sevgili Kardeşlerim, Sevgili Yeğenlerim.... Çok mutluyum... Çok duygulandım... Sizlere çok şeyler  söylemek istiyorum... ama... söyleyemiyorum... Göz yaşlarım müsaade etmiyor... Böyle bir sürprizi beklemiyordum. Ethel ile Pati planlamış. Ethel’e, Pati’ye, Karin’e, kızım Simone’ye çok teşekkür ediyorum. Dankeschön...

Benim hayatımın bir bölümü Türkiye’de, İstanbul’da, Çorum’da geçti... Benim hayatım İstanbul’suz, Beyoğlu’suz, Türkiye’siz olmaz! Arada sırada İstanbul’a geleceğim, Beyoğlu’nu gezeceğim! Oralarda geçen gençlik yıllarımın hatıralarını yaşayacağım. Başka türlü olmaz, olamaz!

Ben kendimi Türkiye’deki insanların, Çorumluların, İstanbulluların dışında görmüyorum. Onlarla, onların dışında bir yabancı gibi konuşamıyorum. Onlar benden, onlar bizden bir parça! Ben onlardan biriyim. Ben buraya, İstanbul’a, Türkiye’ye geldiğimde, kendi memleketime gelmiş, kendi halkımın arasına girmiş gibi hissediyorum. Almanların tavırlarını, düşüncelerini, davranışlarını ve bu davranışların altında yatan nedenleri, bu davranışların sonuçlarını nasıl biliyorsam Türkleri, Türkiye’deki insanları da o kadar yakından tanıyorum.


Çorumlular bize, haymatlos enterne Almanlara en zor günlerinde kucak açmıştı. Yoksul Çorumlular, komşularımız bizimle lokmas2wını paylaşmıştı. Ben Çorum’da türküleri, uzun havaları sevdim... Türkü söylemesini Çorum’da at koştururken öğrenmiştim...

Sevgili dostlarım, kardeşlerim... Ben sizleri, Türkiye’yi çok özlüyorum... Benim için Türkiye unutulamaz! Ben sizleri unutamam! Türkiye benim de vatanımdır. Ben Türkiyesiz olamam! Türkiye bana ekmek verdi, aş verdi; Türkiye bana ve bizlere hayat verdi, bağrına bastı... Türkiye’ye, Türk halkına, Çorumlulara ve sizlere müteşekkirim! Teşekkürler Türkiye! Vielen Dank Türkei!”

Herkes onu ayakta alkışlıyordu...

Cornelius, “Sağ olun! Sağ olun!” diyerek yerine oturdu. Yaşar Kemal, kardeşinin sırtını okşuyordu. Cornelius ise “Ya Yaşar, aklımdan çok şeyler geçiyordu, ama... ama... bu kadar konuşabildim!” diyerek göz yaşlarını siliyordu..

Pati ağlıyordu... Ethel, gözyaşlarını silerek, “Ah annem, babam, Eduard dedem, Berta annem de burada olsalardı!” diyerek etrafına, kapılara ve Almanya’ya doğru bakıyordu...

*Kemal Yalçın, Haymatlos, s.592-602’den alınmıştır.

Son Düzenlenme Tarihi: 01 Temmuz 2018 18:00
Kaynak Kemal yalcim
Yorum Yaz
  • UYARI: Konuyla ilgisi bulunmayan, hakaret içeren cümleler veya imalar, inançlara saldırı, şiddete teşvik yorumları onaylanmamaktadır.